
nicos bizi
''hoşgeldin''
diyerek karşıladı...
bir iki alışverişten sonra evine giderken,ça
lıştığı kütüphane'yi gösterdi.evinin bir çok yerinde ortodoks mezhebine dair ikonlar ömer hayyam ve mevlana minyatürleri gördüm,bir çok fotograf bakıp istanbul da dahil olmak üzere bir çok şehrin kültür ve tarihinden bahseden zevkli sohbetler ettik,öyle ki ben gökseli unutup nicosla geçirdiğim vakitten muhteşem tat alır oldum,akşamında çıkıp kavala'yı gezerken,aslında türklerle yunanlıların ne kadar benzediğini ve iyi anlaşabildiğini,ama siyasal olarak bu barışın engellenmeye çalışıldığına kadar gelen bir türk-yunan dostluğu aldı başını gitti(:
güzel bir restoranda akşam yemeğimizi yine muhteşem yunan yemeklerinden tadarak geçirdik,bu sırada sohbet daha da koyulaştı.
mimar sinanın annesinin gayrimüslim olması sebebiyle fener rum patrikhanesinin korununuyor olmasından tut,hrıstiyan dinini yayan st.paul'un kavaladan yola çıkmış olmasına,ortodoksların nasıl mezhep ayrılığına sürüklendiğine ve bunu bizans döneminde yaşandığına kadar bir çok bilgi aktı beynime,biraz da yunan rakısı eşliğinde(:

kavala'nın yüksek yerlerinden onun izmirvari görüntüsünü izleyip,büyülendik,arabaya binip otobüsü bekledik.
günlerce buralarda kalabilirdim,kavalayı bir de gündüz gözüyle gezip daha çok fotograflar çekip,onunla sohbet ede ede dünyanın dört bir yanındaki şehirlere gidebilirdim ama bize ayrılan sürenin sonuna gelmiştik...
istanbul'da iki adet finalim kollarını açmış beni bekliyordu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder